Bahçeli iletisinde şu sözleri kullandı: “Dini ve ulusal bayramlarımız bizi biz yapan, bizi kökümüze tarih ve maneviyatın kılcal damarlarından geçerek bağlayan, bununla da kalmayıp muazzez kucaklaşmaları tahkim ve destek eden müstesna periyotlardır. Bayramlar tıpkı bayrak üzere bağımsızlığın simgesi, birlik ve beraberliğin manevi garantisidir. Bağımlı, tutsak, yenik ve sömürgeleşmiş toplum yahut milletlerin ne kutlayacakları bir bayramı ne de ulaşacakları bir istikballeri vardır. Bilhassa söz etmeliyim ki, ağır yapısal ve çevrimsel krizler yaşayan, derin manevi kaoslara kapılan ülkelerin ortak paydaları küçülmüş, ortak aidiyet ve ati beklentileri ölümcül yara almıştır. Bayramlarımız Türk milletinin barış, huzur, kardeşlik ve kaynaşma hazinesidir. Bu istikametiyle bayramlar mensubiyet şuurunun kökleşmesini sağlayan, milletsiz ve milliyetsiz kumpasların kazınıp atılmasını temin eden imkan ve irade kaynağıdır.
Ne üzücüdür ki, Türk ve İslam coğrafyaları bugün istikrarsızlık içinde bocalamaktadır. Yüz milyonlarca temiz soydaşımız ve din kardeşimiz emperyalist operasyonlarla boğuşmaktadır. İslamofobi ile Türkofobi süratle tırmanış halindedir. Kimi vakit diplomatik zorbalıklar, kimi vakit siyasi zorlamalar, kimi vakit ekonomik ablukalar, kimi vakit da tarihî hasımlıklar vasıtasıyla devasa bir medeniyet birikiminden, dev bir kültür ve inanç müktesebatından intikam için kuyruğa girenlerin hüviyeti muhakkaktır.
BAHÇELİ’DEN AYASOFYA ILETISI
Esef verici bir durumdur ki, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif kinlerini pusula yapmış etrafları, yüz çizgileri nefretle çizilmiş makus niyetlileri deşifre etmekle kalmamış, bunların ipliğini pazara çıkarmıştır. Bu vesileyle Kurban Bayramı öncesi milletimize bir diğer bayram yaşatan, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’in açılış sürecinde kararlı bir duruş, kesin ve kesintisiz bir tavır sergileyen Sayın Cumhurbaşkanımıza da gönülden teşekkür ediyorum.
Anadolu coğrafyasının vatanlaşmasıyla başlayan global cepheleşme İstanbul’un fethiyle doruğa tutunmuş, Türklüğün varlığı ve hükümran karakteri daima tariz, taciz ve tahriklere maruz kalmıştır. Karşımızdaki iç karatıcı tablo bir bakıma biteviye süregelen medeniyetler ve milletler çabasının ne kadar karmaşıklaşıp kökleştiğini fazlaca yoruma gerek ve yer bırakmadan teyit etmektedir. Türk milleti asırlardır irili ufaklı pek çok dış tazyik ve baskılarla oyalanmış, hırpalanmış, bazen de hamleye uğramıştır. Büyük milletlerin tarihi seyahatinde bu tip periyotlar her vakit vardır ve bundan sonra da kaçınılmaz bir biçimde olacaktır. Lakin daha tuhafı içimizden çıkan, bizdenmiş üzere görünüp de karşımıza geçen, toplu hücum ve suikastlara refakat eden kimlik ve kişilik kaybıyla malul odakların affı mümkün olmayan namertlikleri ve nimet bilmezlikleridir.
Ayasofya’nın müze kalmasını isteyen müzelik ve müzayedelik siyaset ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri bunlar ortasındadır. Terör örgütleriyle demokrasi kisvesi altında dostluk ve yakınlık kuran işbirlikçiler bunlardan bazılarıdır. İkinci yüzyıla davet yaparken geçmiş Türk yüzyıllarını çiğneyen, ulusal ve manevi bedelleri örseleyen tarihsiz, tabansız ve tahammülsüz siyasi güruhun bunlardan farkı yoktur.
“TÜRKİYE DURMAYACAK, MAHZURLARA TAKILMAYACAKTIR”
Türkiye dünyanın ve içinde bulunduğu bölgenin çetin ve kuvvetli koşullarında inanılmaz bir diriliş ve yükseliş azmiyle öne çıkmaktadır. Terörle uğraş insanüstü bir çaba ve kahramanlıklarla devam etmektedir. Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, Doğu Akdeniz’de, hatta yurdumuzun her köşesinde ulusal ve ahlaklı siyasetlerle bekamıza, güvenliğimize, egemenlik haklarımıza, elbette tarihi mirasımıza legal ve hukuksal hudutlar dahilinde sahip çıkılmaktadır. Nerede bir mazlum varsa, nerede hakkı yenmiş, barış ve huzura susamış bir mağdur bulunuyorsa Türkiye bütün gücüyle oradadır. İç işgal ve ihanet cephesinin rahatsızlığı gerçekten bundandır. Lakin Türkiye durmayacak, manilere takılmayacaktır.
Cumhuriyet
